.JPG)
TİAV Çarşamba Konferansları
"İletişim ve Şiddet"
Prof. Dr. Orhan GÖKÇE
GİRİŞ
Günümüzün en çok konuşulan konular listesini yapsak, herhalde şiddet ilk üç sırada kesin yerini alır. Toplumun şiddet algısına ilişkin en son araştırmalar 2007 yılına aittir. Bu araştırmalara göre halkın yüzde 91’i şiddetin arttığını, buna karşılık sadece yüzde 9’u da artmadığını düşünüyor.
Algılar genelde görüntüler üzerinden oluşmaktadır. Şiddet olayları, günlük aktüel haber kaynaklarının demirbaşı haline geldi. Dolayısıyla da bu türden bir algının oluşması pek de sürpriz değil. Medyanın toplumdaki olayları görmezden gelmesi de mümkün değil.
Burada rahatsızlık veren, toplumun bu türden olaylara bağışıklık kazanmış gibi bir görüntü vermesidir. Dolayısıyla da ister istemez akıllara şu türden sorular takılıyor. Topluma neler oluyor? Türk toplumu şiddet sever mi oldu? Toplum, cinnet geçirme aşamasına mı erişti?
Şiddet olgusu biyoloji, psikoloji, psikiyatri, sosyoloji, iletişim, din bilimleri, siyaset bilimi gibi çok değişik disiplinler tarafından ele alınıp irdelenmektedir. Bu da şiddet kavramının çok boyutlu ve karmaşık bir yapıya sahip olduğunun göstergesidir.
Dil de, tarihsel ve kültürel bir olgudur. Toplumu ve kültürü şekillendirir ve aynı zamanda onlardan etkilenir. Bu açıdan dil, hayat tarzımızı, düşüncemizi, zihniyetimizi, insanlar ile ilişkimizi, kötü veya iyi belirler. Dolayısıyla dil, bazılarının ifade ettiği gibi, sadece bir anlaşma aracı yani iletişim aracı değil, bizzat iletişimi de çerçeveleyen olgudur.
Her insan, iki boyutlu bir bedene sahiptir. İnsanlar bir yandan fiziki bir canlı, diğer yandan ise sosyal ve simgesel yapılandırılmış bir varlıktır. Hal böyle olunca insanlar hem fiziki hem de moral açısından yaralanabilirler.
Peki İletişim nedir: İletişim de, tarihsel ve kültürel bir olgudur. Dolayısıyla bir toplumun kendi yaşam tarzı, yani kültür ile iç içedir. Bu bağlamda iletişim, bireylerin birbiri ile kültürel deneyimleri üzerinden bağlandıkları ve daima çift yönlü bir süreçtir ve bu süreçte her zaman dinleyen ya da konuşmayan çok önemlidir. Bu nedenle başarılı iletişim daima saygı ve sevgiyi aynı anda içerir.
Şiddetin Anlam ve Kapsamı
Dünya Sağlık Örgütüne göre şiddet, fiziksel ya da psikolojik gücün bireyin kendisine, başka birine, bir gruba ya da topluluğa karşı yöneltilen, yaralama, ölüm, psikolojik zarar, gelişim bozukluğu ya da yoksun bırakmaya yol açma olasılığı büyük olan eylemlerin bilinçli olarak gerçekleştirilmesi ya da bu eylemlerde bulunmakla tehdit edilmesidir. Demek ki şiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür.
Şiddetin, genelde fiziksel, psikolojik, iletişimsel (sözel veya beden diliyle), cinsel ve ekonomik şiddet olmak üzere beş çeşidinden bahsedilmektedir. Şiddet davranışının temelinde, iletişim kapasitesinin gelişmemiş olması, sosyo-kültürel ortam, ekonomi, medya, okul gibi birbirleri ile etkileşim halinde bulunan bir dizi faktörlerin yattığı belirtilmektedir. Bu alanda sıkça başvurulan iki yaklaşım mevcuttur. Bunlardan ilki, psikolojik ve psikiyatrik yaklaşımdır. Bu yaklaşım, şiddet olgusunu; derin bir mahrumiyet ve mağdurluk duygusuna veya karşılanmamış ihtiyaçlara tepki olarak ortaya çıkan psikopatolojik sendromlar, içgüdüsellik, egosantrizm, zihinsel rahatsızlıklar, kişilik bozuklukları ve sinirlilik gibi kişilik özellikleri ekseninde açıklamaktadır. Diğer yaklaşım ise, sosyolojik yaklaşımdır. Bu yaklaşım ise, şiddeti önemli ölçüde; yasam biçimini belirleyen değerler yapısı, toplumsal ve kurumsal yapı, sosyalleşme süreci ve bireyler arası ilişkiler biçimi üzerinden analiz etmektedir.
Şiddet davranışı hangi yaş grubunda daha yaygındır?
Şiddet davranışını gerçekleştirenlerin profillerine de bakıldığında da ilk dikkat çeken hususların başında, şiddet davranışının kadınlara nispeten en çok erkekler, yaşlı insanlara kıyasla en çok gençler ve orta veya varlıklı insanlara oranla da en çok alt sınıf veya fakir bireyler tarafından işlendiği görülmektedir. Bu durum, genç ve yoksul erkeklerde, erkeklik vurgusunun daha yoğunluklu yaşandığının bir göstergesidir. Şiddet olaylarının içinde daha çok gençlerin yer almasının nedenleri konusunda vatandaşın görüşü şöyle bir tablo ortaya koymaktadır: Gençlerin şiddet olaylarına karışmasında toplumun gözünden en büyük sorumluluk eğitimdedir. Bunu sırasıyla aileler, cezaların hafifliği, TV dizileri ve ahlak çöküntü faktörleri takip etmektedir Şiddeti tetikleyen faktörler ise, kültürel ortam, aile ortamı, medya, İletişim becerisinin yoksunluğu (Kendini ifade edememe) olarak sıralanabilir.
SONUÇ
Günümüzde herkes kendi dil yeteneği doğrultusunda zihinlerinde bir dünya veya bir gerçeklik kurgulamakta ve onun doğru olduğunu kabul etmektedir. Eğer onun kendi kurguladığı ve çoğu zaman gerçeklikle hiç ilgisi olmayan dünyaya zamanında müdahale edilip yeniden yapılandırılmaz ise, bunun ileride saldırganlığa veya şiddete dönüşme ihtimali çok yüksek gözükmektedir. Çünkü şiddet, sosyo-kültürel temellidir. Şu anda ülkemizde sosyo-kültürel ortam, yani aile, okul, iletişim, medya ve siyaset çocuk ve gençlerimizin önemli bir bölümü üzerinde şiddeti azaltıcı değil, daha çok artırıcı bir işlev görmektedir. Çünkü bizim için konuşarak, tartışarak, uzlaşarak, anlaşarak bir arada olmak, birlikte yaşamak henüz alışık olmadığımız, yani hayli uzak olduğumuz bir dünya. Kendilerini ifade etmede, açıklamada ve anlatmada zorluk çeken kişiler, her zaman şiddet eğilimi gösteririler. Zira konuşmayı beceremeyenler açısından kendilerini ifade etmede şiddet her zaman önemli bir araçtır.
Peki şiddete karşı ne yapılabilir?
İletişim biçimini değiştirmek ve “Şefkatli İletişim Anlayışı”na geçmek (Uslübu değiştirmek, Olumlu dil kullanmak, yargılama ve eleştirme yerine değer vermek, takdir etmek, duygu ve ihtiyaçlara kulak vermek, anlamaya çalışmak ve en önemlisi değerlendirmesiz/yorumsuz dinlemek); öfkeyi, saldırganlığı, şiddeti tetikleyen unsurlar hakkında bireylerde farkındalık oluşturmak ve duygular için sorumluluk almalarını sağlamak; çocukların ve gençlerin “özel varlıklar” olarak hissetmelerini sağlayıcı sosyal ve kültürel ortamın inşası; bireylerin kendi içlerinde kendilerine karşı barındırdıkları şiddeti bertaraf etmesini sağlamak, başkalarını suçlamaktan vazgeçmesini öğretmek); suçluluk duygusu üreten kültür ve iletişim biçiminden uzaklaşmak, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması, Aşırı şiddet içerikli medya programlarının, dizilerin yayınına izin verilmemesi; İnternet bağımlılığının azaltılması için önlemlerin alınması; fırsat eşitliğinin sağlanması, çocukların ve gençlerin maddi ve manevi olarak desteklenmesi ve kapasiteleri doğrultusunda yönlendirilmeleri; cezalandırma yöntemlerinde yeniden düşünmek ve değiştirmek; aileleri, öğretmenleri, gardiyanları, polisleri, sorumluları eğitmek; eşitlik, liyakat, hak, adalet ilkelerinin tesisi; güç yerine güçlülük, özgüveni artırıcı ortam ve yaşam alanının oluşturulması; İçişleri bakanlığının önderliğinde Adalet, Milli Eğitim ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarının katılımıyla ve işbirliğiyle özellikle kentlerde çocuk ve gençlere yönelik madde ve diğer bağımlılığını, saldırganlık ve şiddeti engelleyici geniş kapsamlı projeler geliştirerek uygulamaya konması önem ve aciliyet arz etmektedir.